İstanbul, dünyada insanlık tarihi boyunca en köklü, en büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış az sayıda şehirlerden biridir. Bu özelliğinden dolayı İstanbul’da adım başı bir tarihi esere, farklı medeniyetlerin farklı inanç ve geleneklerinden kaynaklanan birbirinden değişik yapılara rastlamak mümkün. Bunlardan biri de Yerebatan Sarnıcı…

Sultanahmet’te yer alan yapı, İstanbul‘un bir diğer simgesi olan Ayasofya ile komşudur. Bizans İmparatoru I. Justinianus (572 – 565) tarafından yaptırılan bu büyük yer altı sarnıcı (o zamanki adı Basislika Sarnıcı’dır) suyun içinden yükselen ve sayısız gibi görülen mermer sütunlara bakarak halk arasında “Yerebatan Sarayı” olarak isimlendirilmiştir.

İstanbul, Roma ve Bizans İmparatorluğu döneminde en sık kuşatma altına alınan şehirlerden biriydi. Kuşatmalar süresince yaşanan en önemli sorun da yiyecek ve içecek stoklarının tükenmesidir. Roma ve Bizans imparatorlarının bu sorunu çözmek amacıyla şehre bir çok sarnıç yaptırmış olduğuna da tanık oluruz. Yerebatan Sarnıcı ise bunların en büyüğüdür.

Yerebatan Sarnıcı’nın Teknik Özellikleri

Yerebatan Sarnıcı’nın planı yüzyılımızın başında Almanlar tarafından çıkarılmıştır. Buna göre sarnıç uzunluğu 140 genişliği ise 70 metre olan ve dikdörtgen biçimde bir alanı kapsayan dev bir yapıdır. 52 basamaklı taş bir merdivenle inilen bu sarnıcın içerisinde her biri 9 metre yüksekliğinde 336 sütun bulunur. Birbirine 5,80 metre aralıklarla dikilen sütunlar her sırada 28 tane olmak üzere, 12 sıra meydana getirirler. Suyun içerisinde yükselen bu sütunlar, uçsuz bucaksız bir ormanı hatırlatmakta ve ziyaretçiyi sarnıca girer girmek etkilemektedir. Sarnıcın tavan ağırlığı, harç biçimindeki yuvarlak tonoz ve kemerler vasıtasıyla sütunlara aktarılmıştır. Çoğunluğu daha eski yapılardan toplandığı anlaşılan ve çeşitli mermer cinsleri ve granitten yontulmuş sütunların büyük bir kısmı tek parçadan bir kısmı da üst üste iki parçadan oluşmaktadır.

Bu sütunların balıkları da yer yer farklı özellikler taşır. Bunlardan 98 adedi ” Corinth” üslubu yansıtırken bir bölümünde “Dor” üslubu şeklindedir. Sarnıcın tuğladan örülmüş 5,9* metre kalınlığındaki duvarları tuğla döşeli zemini Horasan harcından kalın bir tabakayla sıvanarak su geçirmez hale getirilmiştir. Toplam 9800 metrekarelik bir alanı bulunan Yerebatan Sarnıcı, yaklaşık 100.000 ton su depolama kapasitesine sahiptir. Sarnıçtaki sütunların köşeli veya yivli biçimde olan birkaç tanesi hariç, büyük çoğunluğu silindir biçimindedir. Bu sütunlar içerisinde oyma be kabartma halinde tavuz gözü, sarkık dal ve gözyaşı şekillerinin tekrarlarıyla süslemiş olanı özellikle dikkati çeker.

Bu sütun Bizans devrinde “Farum Taur” denilen bugünkü Beyazıt Meydanı’nda kalıntıları bulunan 4. yy.’a ait büyük Theodesius’ın zager tahtındaki sütunların benzeridir.

Bir söylentiye göre üzerindeki şekillerin gözyaşına benzemesinin nedeni Büyük Basilika’nın inşasında ölen yüzlerce köleyi anmak içindir.

Yerebatan Sarnıcının orta yerini geçtikten sonra güneybatı duvarından içeriye doğru, yaklaşık 40 metre uzunluğunda 40 metre genişliğinden düzensiz bir çıkıntı halinde görülen kısım ise ağırlığı taşıyabilmesi için geçmiş yüzyıllarda yapılan onarımlar sırasında örülen duvarlardır. En uzun yerinde 9, en dar yerinde ise 2 olmak üzere toplam 40 sütun ise bu duvarların arkasında kaldığı için görülmemektedir.

Yerebatan Sarnıcı Keşfi

Yerebatan Sarnıcı kurulduğundan günümüze kadar çeşitli onarımlardan geçmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde ilk defa restore edilen sarnıcın ilk onarımı 18. yy.da III. Ahmet zamanında mimar Kayserili Mehmet Ağaya yaptırılmıştır. 19. yy.da gerçekleştirilen ikinci büyük onarım Sultan II. Abdülhamit zamanına rastlar. Sarnıcın ortasına doğru kuzeydoğu duvarı önünde yer alan 8 sütun 1955-1060 yıllarında yapın bir inşaat sırasında kırılma tehlikesine maruz kaldıklarından bunların her biri kalın bir beton tabaka içine alınarak dondurulmuş ve bu yüzden eski özelliklerini kaybetmiştir.

Bizans döneminde civarda geniş sahayı kaplayan İmparatorların ikamet ettiği büyük sarayın ve bölgedeki su ihtiyacını karşılayan Yerebatan Sarnıcı İstanbul’un Osmanlılar tarafından 1453 yılında fethinden sonra, bir müddet daha kullanılmış ve padişahların oturduğu Topkapı Sarayı’nın bahçelerine buradan su verilmiştir. Durgun su yerine çeşme suyunu yani akan suyu tercih eden Osmanlı’lılar şehirde kendi su tesislerini kurduktan sonra kullanmadıkları anlaşılan Yerebatan Sarnıcı 16, yy. ortalarına gelinceye kadar batılıların meçhulü olarak kalmış, nihayet 1544 – 1550 yıllarında Bizans kalıntılarını araştırmak üzere İstanbul’a gelen Hollandalı gezgin P. Gyllius tarafından yeniden keşfedilerek batı alemine tanıtılmıştır.

Batının Yerebatan Sarnıcını Keşfi

P. Gylliu araştırmalarından birinde Ayasofya civarında dolaşırken kendinse, buradaki evlerin zemin katlarında bulunan kuyu benzeri yuvarlak büyük deliklerden ev halkının aşağıya sarkıttıkları kovalarla su çektikleri, hatta balık tuttukları söylenince yer altı sarnıcının üzerinde bulunan, ahşap bir binanın duvarlarla çevrili avlusundan, yerin altına inen taş basamakları kullanarak, elinde bir meşaleyle sarnıcın içerisine girmeyi başarmıştır. P. Gyllius çok zor şartlarda sarnıcı sandalla dolaşarak ölçülerini alıp, sütunlarını tespit etmiştir. Gördükleri ve dindiği bilgileri seyahatnamesinde yayımlanan Gyllius, bir çok seyyahı etkilemiştir.  Bunun üzerine yüzyıllar boyu İstanbul’a gelen bütün gezginler bu muhteşem eseri görmeden gitmek istememişlerdir.

 

Yerebatan Sarnıcı’nı araştıran başka bir araştırmacı olan tarihçi G. İnciciyan “İstanbul Tarihi” adlı eserinde şehrin 18. yy.daki durumunu anlatırken, Yerebatan Sarnıcı  hakkında şunları yazmaktadır. “Ayasofya’nın güneybatısında ve ona yarım mil mesafede, evlerin arasında bulunan bu sarnıç, büyük Constantius tarafından büyük sarayın altına yapılmış olup, Basilika Kinotexna adını taşırdı. Özellikle kış mevsiminde deniz gibi dolan sarnıçta balıklarda bulunuyordu. Hatta buraya Alibeyköy deresinden yer altı kanallarıyla su geldiği sanılmaktadır.” Burada P. İnciciyan Basilika Sarnıcı’nın Büyük Contantius yaptırdığını söylerken bir çok eski araştırmacı ve tarihçi gibi yanılgıya düşmüştür.

İtalyan Yazarın Ziyareti

19. yy.ın sonlarına doğru (1874) İstanbul’a gelen İtalyan yazarı Edmando De Amicis, güzelliğine hayran kaldığı bu şehrin toplumsal yaşayışı ve tarihi eserleri hakkında okuyucuya zengin bilgiler veren Costantinapoli adlı kitabında, Yerebatan Sarnıcı’nın gizemli havasını şiirli bir dille şöyle anlatmaktadır. ” Bir Müslüman evinin avlusuna giriyor, karanlık ve rutubetli bir merdivenin son basamağına kadar iniyor ve kendimi İstanbul halkına göre nasıl bittiği bilinmeyen Bizans’ın büyük Nasilika Sarnıcı’nın kubbeleri altında buluyorum. Karanlığın verdiği dehşeti daha da arttıran çivit renkli bir ışıkla yer yer aydınlanmış  yeşilimsi sular, kara kubbellerin altında kayboluyor, üzerinden sular sızan duvarları parlıyor ve her tarafta budanmış bir ormandaki ağaç gövdeleri gibi gözün önüne dikilen bitmez tükenmez sütun sıralarını belli belirsiz ortaya çıkartıyor.

Kaynak : Emrah Aksin

Yerebatan sarnıcı hakkında ayrıntılı bilgi için yerebatan.com sitesini ziyaret edebilirsiniz.